KALBİM KIRGIN GÖNLÜM ÜZGÜN

KALBİM KIRGIN,  GÖNLÜM ÜZGÜN

Bu yazıyı yazmakla yazmamak arasında çok tereddüt yaşadım. Fakat tüm mutlu anlarımı, üzüntülü anlarımı, kısaca yaşadığım herşeyimi siz değerli okur dostlarımla paylaştığım için yaşadığım bu son ruh halimi de sizlerle paylaşmazsam sizlere haksızlık edeceğimi düşünüp yazmaya karar verdim.
Bir iki gün önce kapımıza zabıta görevlileri geldi. Hakkımızda şikâyet olduğunu ve hayvan besleyip beslemediğimizi sordu. Biz de kendilerine beslediğimiz hayvanlarımızı gösterdik. Hepsini tek tek incelediler ve çevreyi rahatsız edecek herhangi bir şey olmadığını telsizle amirlerine ilettiler. Biz de kendilerini güler yüzle yolcu ederken bizi kimin şikâyet ettiğini sorduk. Fakat net bir cevap alamadık.

Zabıta görevlilerini yolcu ettikten sonra eşimle birlikte düşünmeye başladık. Bizi kim şikâyet edebilirdi. Tüm komşularımızla saygılı ve sevecen bir yakınlığımız vardı. Hemen hemen hepsinin ya  hayvanı vardı ya da çok eskiden beri burada yaşıyordu. Kimdi bu? Dağdan gelip bağcıyı kovan  kimdi ? Yeni komşularımızı da bir gözden geçirdik ve kimseye bunu yakıştıramadık.

Bugün de çok üzüldüm. Çünkü ilçe belediyesinden bir zabıta görevlisi ve yine ilçe veterineri ile yardımcısı, tekrar şikâyet var diye kapımıza geldiler. Ben de kendilerini, görevli oldukları ve verilen talimatı yerine getirmek zorunda oldukları için bahçeme aldım. Yine tüm hayvanlarım ve çevre gözden geçirildi. Veteriner beyin sözlerinden şikâyet edenin kim olduğunu anlar gibi oldum. 'Herkesin her yerde yaşamaya hakkı olduğu bu nedenle hiçkimseyi rahatsız etmeye kimsenin hakkı olmadığı' biçiminde söylediği lâflardan şikâyeti yapanın çok yakınımda olduğu ve yaklaşık üç yıl önce hemen yanımdaki villayı satın alan komşum olduğunu anladım.

Yaklaşık 80 yıldır bu mahallede, bu köyde yaşayan komşularımın hepsinin hayvanları vardı. Kendisi bu villayı  aldığında sadece benim ahırımda 10 adet ineğimin olduğunu biliyordu. Göre göre, bile bile aldı. Aradan 3 yıl geçtikten sonra mı hayvan kokusunu almaya başladı 'Hele kendime bir yer edem, gör bak sana neler edem.' gibi ama aslının daha farklı olduğu ata sözleri aklıma gelmeye başladı. Evet, kendine yer etti. Villâsını aldı, bahçesini düzenledi. Şimdi sıra çevresini düzenlemeye geldi. Yani dağdan gelip bağcıyıcı kovuyor.

Burada senelerdir yerleşmiş, kök salmış, toprağıyla, insanı ve hayvanıyla bütünleşmiş insanları huzursuz etmek, onları şikayet edip "Rahatsız oluyorum." diyerek hayvanları kaldırtmak...

Aslında ben bu komşumu çok sevmiştim. Kendisi büyük bir üniversitenin dekanı, bir çok kitabı bulunan çok tanınmış ve yüksek mertebeden arkadaşları bulunan önemli hocalardan birisi. İlk tanıdığımda çok saygı gösterdim, sevdim ve ilminden faydalanmak istedim. Fakat zaman geçtikçe ilminden faydalanmak isteğim kalmadı, sadece sevgim ve saygım kaldı. Bir süre daha geçince sevgim de kalmadı, sadece saygım kaldı.

Bu son olayda saygımı da kaybediyordum ki aldığım aile terbiyemden dolayı saygımı kaybetmemeye karar verdim. Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın kendisi benim komşumdur. Kendisine gereken saygıyı göstereceğim.

Aslında kendisini 1. sınıf insan, bizleri 2.-3. sınıf insan olarak görmektedir. Böyle olmasına rağmen yine de kendisine kırıcı, üzücü hiçbir lâf etmemişimdir. Kendisi köpeğini benim bahçe kapımın önüne bağlamıştır. Tüm pislikleri kapımda kalmıştır. Pis suları kapıma gelmektedir. Ama ben ağzımı açıp tek bir kelime söylememişimdir. Sabır etmişimdir. Çünkü Peygamber Efendimiz (A.S.V)'inde kapılarına, yollarına leşler atmışlar kendisi hep sabır etmişlerdi. Biz de komşumun bu yaptıklarına Mevlâmızın bizi imtihanı diyerek hep sabır göstermişizdir. Fakat ne zaman kapıma bağladığı köpeği insanlara saldırmaya başladı. O zaman köpeği yuvası  ile birlikte kendi kapısına bağladım. Komşum da benle selâmı sabahı kesti. Allahın selâmını veriyordum; fakat verdiğim selâmı almıyordu. Bu derece bizleri önemsiz görüyordü. Fakat biz ne olursa olsun saygımızda kusur etmiyorduk.

Bu son olay beni ve eşimi çok etkiledi, çok üzüldük. Biz böyle şeylere alışık insanlar değiliz. Bir ara çok radikal bir karar verip evimi  ve bahçemin tamamını satıp buralardan çekip gitmek istedim. Beni mumla arasındı o zaman. Sonra düşündüm; öfke anında insan doğru düşünemez; normal davranışlarda bulunamaz. Öfkeli olarak yapılan işler hep sonradan pişmanlık duyulan işlerdir. Atalarımız bunun için ''Öfke ile kalkan zararla oturur.'' demiştir. Neden gidecekmişim, neden bazılarını sevindirecekmişim.
Evet, kendi hakkımı savunmuyorsam. Yani susuyor ve sessiz kalıyorsam. "Cenab-ı Hak biliyor!" der, Allah'a havale edersem. Haksızlık yapanı Allah perişan eder. O bakımdan son derece dikkatli olmamız  lazımdır.

Bu adam sessiz, gıkını çıkarmıyor. Ağzından lokmasını alsan ses çıkartmıyor. Vur ensesine, al ağzından lokmayı. Deyip ona haksızlık edersen, belki sana saygısından ses çıkarmaz; ama Allah-u Teala Hazretleri Azizün Züntikam'dır, onun cezasını çıkartır. Saf da olsa, anlamıyor da olsa, veya anladığı halde edebinden, tenezzül etmeyip karşılık vermiyorsa; öteki de şirretliğe devam ediyorsa, Allah onun cezasını verir.

Mahallemizde  bir çok evde hayvan beslenirken. Benim adımı, adresimi verip "kokudan rahatsız oluyorum" demek bana yapılan büyük haksızlıktır. Kalbimin kırılması, gönlümün üzülmesidir.

Aman kalb yıkmamaya çalışalım. Çünkü kalbi yıkmak, Kâbe'yi yıkmak gibi kötüdür. Kalb yapmak, gönül yapmak, sevindirmek de ahirette sevinçlere gark olmanın, Allah'ın iltifatına mazhar olmanın sebebidir. Mevlam bizleri  böyle iltifatlara mazhar olmuş kullarından eylesin. İnşaallah.

Bu gibi sıkıntılardan kurtulmamızın çaresi, hadiseleri sabır ve tevekkül ile karşılamaktır. Bu durumu İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel ifade eder:

'Hakk şerleri hayr eyler,
Zann etme ki gayr eyler,
Ârif onu seyr eyler,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.

Deme! Bu niçin böyle,
Yerincedir ol öyle,
Bak sonuna sabr eyle,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.'

Sevgi ve saygılarımla.

Fuat Gencal,